18 Ağustos 2010 Çarşamba

FELSEFENİN TESELLİSİ

Henüz Tıp Fakültesinde okuyan çiçeği burnunda bir intern doktor adayı olduğum yıllardı. 90’ların başındaydık ve Körfez Savaşı’nın ilk zamanlarının dayanılmaz ağırlığı her yana çökmeye başlamıştı.. O sıralarda anestezi bölümündeki stajıma ve ilk nöbetlerimi tutmaya henüz başlamış olmanın heyecanı vardı üzerimde. Yoğun bakımdaki nöbetler oldukça ağır ve uykusuz geçmekteydi..Yaşamla ölüm arasındaki sınırda duran hastalara bakmak kolay bir iş değildi gerçekten.. Bir akşam gene nöbetteyken, gece 12 haberlerinde spiker şöyle bir haber geçti: ‘Falanca yerden atılan füzeler, Irak’taki bir hedefi vurdu, ölen sayısının yaklaşık 15 bin kişi olduğu tahmin ediliyor’.. Kısa bir zaman diliminde bu kadar ölen olduğunu duymak bende şok etkisi yaratmıştı!
Yoğun bakım dinlenme odasından içeriye doğru şöyle bir gözattım: Yarım daire şeklinde, bölmelerle birbirinden ayrılmış 13 ayrı camlı odada yaşamları solunum makinelerine bağlı olan ve yapacağımız ufak bir hatada hayatını kaybedebilecek 13 kişiyi yaşatmak için bu kasvetli yerde mücadele eden 9 kişiydik. Burada herkes gece-gündüz nöbet tutuyordu, günlerce uykusuz kalıyordu, sırf bu insanlar yaşasın diye.. Ve diğer yanda sadece bir düğmeye basılarak atılan bomba-füzeyle ölen binlerce insan.. Aradaki tezatın uçurumu karşısında ürperdim.. Nietzche’nin ‘hiçlik’ felsefesi çok da yanlış görünmedi o anda gözüme. Çok basit ancak bir o kadar da kabullenilmesi zor bir gerçek karşısında rasyonel aklı üstün tutmak hepsinden iyi olmalıydı belki de?..
Sonraki yıllarda felsefeye olan ilgim arttıkça, yaşamın garip gerçeklerini anlayabilmek ve üstesinden gelebilmek için insan hayatında felsefenin varlığının ne kadar gerekli olduğunu fark ettim. Platon, Sokrates, Schopenhauer, Montaigne, Bacon ve daha niceleri bizlerden çok önceleri yaşamla ilgili her şeyi zaten fazlasıyla irdelemiş ve çözümler aramışlardı. Öyleyse onların değerli saptamalarından biz de yararlanabilirdik..
Geçenlerde elime geçen bir kitap bu tezimi destekler nitelikteydi: Alain De Botton- Felsefenin Tesellisi (Sel Yayıncılık-Ocak 2008).
De Botton, bu kitapta günlük yaşamın bize en çok acı veren sorunları için rahatlıkla felsefeye başvurabileceğimizi kanıtlıyor. Toplum tarafından kabul görmemenin tesellisini Sokrates’te, yeterince paraya sahip olamamanın tesellisini Epikuros’ta, düş kırıklığı yaşamanın tesellisini Seneca’da, kendini yetersiz hissetmenin tesellisini Montaigne’de ve kırık bir kalbin tesellisini ise Schopenhauer’de bulabilirdik. Yazar başkalarınının yaşantısını kıskanarak acı çekenlere Nietzsche’yi öneriyor.
Kitapta Seneca’nın düş kırıklılarına göğüs germesini sağlayan fikri dikkatimi çekti: ‘Hayatımı felsefeye borçluyum; üstelik düşkırıklıkları karşısında sağlam durmak felsefeye karşı taşıdığım sorumlulukların en küçüğü’. Seneca’ya göre insan kendisini hazırladığı ve nedenlerini anladığı düşkırıklıklıklarına daha kolay katlanır, o nedenle felsefenin bizi gerçeklikle barıştırmasına izin verirsek, düşkırıklığının kendisini olmasa bile beraberinde getirdiği zararlı duyguları ortadan kaldırabiliriz.
De Botton, birçok fikri aynı potada ustaca erittiği kitabında çok önemli bir ayırıma yer veriyor: Bilgi ve bilgeliğin ayırımına. Ona göre, eğer bilgiye değer verdiğimiz kadar bilgeliğe de değer veriyor olsaydık ve okullarımızda bilgelik dersleri de olsaydı, bugün yaşadığımız bireysel ve toplumsal sorunların çoğu olmayacaktı.. Montaigne de Denemeler adlı yapıtında benzer şeyler söyler: ‘Okullarda bize erdemi ve bilgeliği kucaklamayı değil sözcüklerin türemiş hallerini ve köklerini öğrettiler. Birine hemen şu soruları sorarız: ‘Yunanca ya da Latince biliyor mu? Şiir ya da düzyazı yazabilir mi? Ama asıl önemli soruyu sormak en son aklımıza gelir: Daha iyi bir insan, daha bilge biri oldu mu? Oysa, kimin daha çok şeyden anladığını değil, kimin daha iyi anladığını merak etmeliyiz.’
Uzun lafın kısası, felsefenin bize söylemek istediği şey, ne olduğumuz değil kim olduğumuzun daha önemli olduğu, daha iyi bir insan olmanın tüm zenginliklerden ve mevkilerden daha üstün olduğu ve yaşamın bize sayısız sürprizler hazırladığını bilerek yaşamamız gerektiği.. Anlayana tabii..