1 Şubat 2014 Cumartesi

MUTLULUĞU BEKLERKEN ..

Son günlerde insanların yüzlerini çoğu kez asık ve neşesiz görüyorum.. Çevresinde hep mutluluk ve mutlu insanlar olsun isteyen ben için çok can sıkıcı bir durum bu. Çünkü değerli filozof Kant’ın dediği gibi ‘Mutluluğa sırt çevirmek, insan olmaya sırt çevirmektir’ fikrini benimseyenlerdenim.. Geçen ay İş Bankası Yayınları’ndan aldığım ‘Mutluluğun En Güzel Tarihi’- Andre Comte Sponville adlı kitap mutluluk kavramını tarihiyle birlikte yorumladığı gibi, benim de tekrar sorgulamama yol açtı.. Mutluluk Fransizca’da ‘iyi vakit’ anlamına geliyormuş. Ve Yunanlılardan başlayarak, filozofların hemen hepsi, felsefenin mutlu olmaya yardımcı olduğunu öğretmeye çalışmışlar. Öyle ya: Daha iyi düşünmek, daha iyi yaşamayı kolaylaştırır! Kitaplarını yutarcasına okuduğum ve fikirlerine hayran olduğum en karamsar, en mutsuz filozof Schopenhauer ‘Aforizmalar’ adlı eserinde mutluluğu şöyle tanımlamıştı: ‘Eksiksiz bir sağlıktan ve kusursuz bir bedenden kaynaklanan sakin ve neşeli bir mizaç; duru, canlı, nüfuz edici ve doğru kavrayan bir zeka; ılımlı, yumuşak bir istenç ve bunlara uygun olarak, iyi bir vicdan: bunlar, yerini hiçbir rütbenin ya da zenginliğin dolduramayacağı üstünlüklerdir’. Ve bu konuda son noktayı şöyle koymuştu diğer bir eserinde: ‘Hayatın birinci yarısı, mutluluğa duyulan yorulmak bilmez bir özlem olduğu halde, ikinci bölümü acı dolu bir korku duygusuyla kaplıdır. Çünkü, mutluluk denilen her şeyin kuruntu olduğu ve acıdan başka gerçeğin bulunmadığı fark edilmiştir artık..’ (Arthur Schopenhauer-Aşkın Metafiziği) ‘Mutluluğun En Güzel Tarihi’nde, Andre Comte Sponville ise bize şöyle sesleniyor: ‘Mutlu olmak adına, içinde bulunduğunuz andan daha iyi bir zaman olduğuna karar vermek için beklemekten vazgeçin. Mutluluk bir varış değil, bir yolculuktur.” Mutlulukla ilgili düşünmeye başladığımda, nedense aklıma Samuel Beckett’in ünlü oyunu Godot’yu Beklerken geliverdi birden. Çoklarının anlamsız ve sıkıcı bulduğu bu eser ilk izlediğimde bende, yaşamla ilgili çok derin bir gerçeğin ifade edilmiş hali duygusunu uyandırmıştı. ‘Godot’yu Beklerken’, sonu gelmeyen ve anlamsızlığı daha başından belli olan bir bekleyişin anlatıldığı absürd tiyatronun, üzerinde en çok inceleme yapılmış oyunudur. Oyunun iki ana karakteri, Vladimir ve Estragon. Kısa adlarıyla Didi ve Gogo, Godot’yu beklerler. Godot gelmez. Godot’yu beklerken, Didi ve Gogo arasında zekice olmayan, sıradan, gereksiz ve saçma olarak nitelendirilebilecek konuşmalar geçer ama bu konuşmalar asla anlamsız değildir. Kimileri, yazarın bu oyunda Tanrı kavramının irdelendiğini ve anlamsız bir sözcük olan ‘Godot’’nun ‘God’ (Tanrı) ve ‘Idiot’ (Aptal) sözcüklerinin birleşimiyle türetildiğini öne sürerler, ben oyun boyunca hasretle beklenen şeyin yaşamdaki ‘mutluluk ve sürekli haz duygusu’ olduğunu düşünüyorum.
Hakkında sayfalar dolusu yazı yazılabilecek bu kavramı irdelemeye, her şeyi basit bir dille açıklayan Konfiçyüs ile son vermek istiyorum: “Pek çokları mutluluğu insandan daha yüksekte arar, bazıları da daha alçakta. Oysa mutluluk insanın boyu hizasındadır.” Mutlulukla kalın..