13 Eylül 2017 Çarşamba
EINSTEIN VE SCHRÖDINGER’İN EVRENİ
Kırmızı Kedi Yayınları’ndan 2015 yılında çıkmış olan Paul Harpern’in kitabı ‘Einstein’in Zarı ve Schrödinger’in Kedisi’ kitabını yeni bitirdim. Fiziğin bu iki devinin bilimsel yolculuklarını, başarılarını, başarısızlıklarını ve bitmeyen dostluklarını anlatıyordu bu kitap. Serhat Atay’ın çevirisini ne yazık ki çok beğenmedim, pek çok yerde anlam boşlukları ve hatalar vardı. Daha iyi bir çeviriyle, çok daha keyifli bir okuma olabilirdi, ama her neyse, benim için her zaman sonuç önemlidir: Lezzetli bir kitaptı..
10 yıldan fazla süren dostlukları 1947 yılındaki bir medya savaşının sonucunda kesintiye uğrayan bu dahi ikili, doğadaki birliği tek bir formülle açıklama yolunda epey çalışmışlar, fakat bir sonuca ulaşamamışlardı. Özellikle Einstein, kütleçekim ve elektromanyetizmanın pek çok ortak yanı olduğuna hükmetmiş, ve hayatının sonuna kadar bu ikisinin aslında tek bir kuvvetin eseri olduğunu kanıtlamak için uğraş vermişti. Schrödinger’in ise ‘insanların ortak bir köke sahip olduğuna ve doğadaki her şeyin aslında tek bir varlık olduğuna ilişkin derin bir sezgisi vardı’.
Benim esas bilmediğim ve derin bir hayretle kitaptan öğrendiğim şey, bu iki dahi fizikçinin gerek hayat görüşlerinde, gerekse temellerini attıkları fizik kuramlarının üzerinde çok büyük etkisi olan, felsefe sevgileri ve bilgileri oldu. Evrenin işleyiş mekanizmasını açıklamaya çalışan 10. Yüzyıl Alman filozofu Arthur Schopenhauer ve doğulu filozofların, Schrödinger’i fazlasıyla etkilediği belirtiliyordu kitapta. Öyle ki, Schödinger Schopenhauer’ı ‘Batı’nın en büyük fikir insanı’ olarak nitelendirmiş ve doğu felsefelerini de içine alan fikirlerini ‘Dünya Görüşüm’ adlı kitapta toplamıştı.
Einstein’a gelince, kuantum belirsizliği üzerine sorulan bir soruya yanıt olarak: ‘Tanrı asla zar atmaz!’ demişti. Tanrı derken, Hollandalı 17. Yüzyıl filozofu Baruch Spinoza’nın tarif ettiği Tanrı’yı kastediyordu: Olası en iyi düzenin simgesi. Spinoza, doğayla aynı anlama gelen Tanrı’nın rastlantıya yer bırakmayacak şekilde sabit ve sonsuz olduğunu savunuyordu. Einstein'a göre evrenin işleyişi aslında tek bir kuvvetin eseriydi. Bulunan tüm formüllerin aslında tek bir formülle izah edilebileceğine olan inancını hiçbir zaman kaybetmedi. Ve dünyanın rastlantıyla yönetildiğini kabul etmeyi reddetti.
Ömer Hayyam’ın ‘Rubailer’indeki bir dörtlük, Einstein inancını özetliyor gibiydi:
Olanların olacağı belliydi çoktan,
İyiyi kötüyü yazmış kaderi yazan,
Ta baştan gereği düşünülmüş her şeyin,
Neden boşuna uğraşır, dertlenir insan?..
Schrödinger’in mezarında da ‘Her şey, tek bir şeydir’ yazısı yer almaktadır.
Bu iki bilim insanının dünya görüşleri ve siyasi olaylar karşısında aldıkları tavırlar da gerçekten oldukça etkileyicidir. Naziler çok etkin ve sert tutumlarına rağmen ne bir
Yahudi olan Einstein’i, ne de Yahudi olmayan Schrödinger’i tutsak edebilmişlerdi. Aynı dönemde yaşamış olan başka bilimcilerin aksine, özellikle Schrödinger, ikinci vatanına dönmemek pahasına da olsa, bilimsel platformda Nazilerle işbirliği yapmayı reddetmiştir.
Çokça fizik teoremlerinin de anlatıldığı, bazılarını anlayıp bazılarını bilgi yetersizliği nedeniyle çok da anlayamadığım kitaptan benim aldıklarım hemen hemen bunlar oldu. Ha bir de Einstein’in aort anevrizmasıyla yaşayıp hastanede kalmak yerine evinde yaşamayı tercih etmesi ilginç geldi bana. Bilimle iç içe ve tüm olasılıkları bizim kat kat üstümüzde hesaplayabilen dahi birinin bu tercihi, üzerinde düşünülmeye değer olabilir kanımca.
Eğer dâhilerin de hatalar yapabileceğine inanıyorsanız, bu kitabı okumanızı öneririm:)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)