7 Ocak 2010 Perşembe

ASTROLOJİ ÇÜRÜTÜLDÜ KİTABI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER

Geçen ay Merkür geri giderken posta yoluyla istediğim ve zorlukla elime geçen, Lawrence E. Jerome adlı bilim yazarının 1977 yılında yazmış olduğu, fakat dilimize Prof. Rennan Pekünlü'nün çevirisi ile henüz çevrilmiş olan (Şubat 2009, baskı tarihi) ''Astroloji Çürütüldü'' adlı kitabı dün tamamladım. İşlerden çok fırsat olmadığı için kitabının çoğu bölümünü tatilde okudum. Tatil sırasında üzerine düşünme fırsatım da oldu sayılır. Kitabı okurken kah kafamın tası atıp söylendim, sinirlendiğim bölümleri işaretleyip yanıbaşına alaylı notlar aldım vs vs. Yine de böyle bir kitabı okumak keyifliydi, en azından inandığın birşeyin ne kadar doğru ya da yanlış olabileceğini test etme fırsatı bir anlamda bu.
Kitap hakkındaki genel fikrim (naçizane tabii..), çoğunlukla doğru bir temel fikir üzerine oturmuş olduğu, ancak pek taraflı bir bakış açısına sahip olduğu.
Eğer kitabı yazan kişi biraz zahmet edip astrolojiyi doğru düzgün öğrenmeye çalışsaydı, daha az taraflı olur ve dimağında daha az önyargı barındıracağından, çok daha etkili söylemli bir kitap ortaya çıkarırdı sanıyorum. Direkten dönmüş, çok şükür ki.
Astrolojinin yersiz ve kötüye kullanımına ilişkin endişelerini haklı buldum, hatta bence astroloji öğrenmek ve uygulamak için kesinlikle bir çeşit ehliyet verilmesi gerekli, tıpkı cadelerde araba kullanmak için olduğu gibi (çünkü bunda da insan ezme tehlikesi var işin gerçeği!!).
Kitap astrolojinin tarihçesi ile başlıyor, ancak başlamadan önce fikrimize ilk okunu saplıyor: ''Unutulmamalıdır ki, astroloji bir büyü dizgesidir''. Tarihçe oldukça güzel ve ayrıntılı idi, pekçok bilmediğim şey öğrendim, örneğin astrolojinin tüm dünyada eşzamanlı ve tamamen birbirinden bağımsız olarak geliştiği gibi. Ancak, astrolojinin Rönesans Avrupası'ndaki gelişimini anlatırken Kepler'in aslında astrolojiye inanmadığı gibi bir bilgi verildikten sonra, kendisinin saray astroloğu olduğu ve dahi doğduğunda varolan bu büyü dizgesinin etkisinden kurtulamadığı gibi birbiriyle çelişen tümceler vardı. O derece büyük bir dehanın dizginlenebileceğine ve inanmadığı bir şeyi yapacağına inanmak için biraz saf olmak lazımdır sanıyorum:)
Kitabı yazan kişi bir yerde o kadar ileri gitmiş ki, hayretler içinde kaldım:''Kepler Yunanlıların 'Kürelerin Uyumu' kavramını gezegen devinimlerine ilişkin kuramına yamayabilmek için yıllarını boşuna harcadı!!''. Ne kadar boyunu ve haddini aşan bir söz!
''Roger Bacon usa yatkın bir astroloji geliştirebilmek için bilimsel yeteneğini bu yolda tüketti'' diyor hemen arkasından da. Yazarımız kendini tutamayıp Shakespeare'e de laf atıyor: ''Shakespeare'in üstün yeteneğinin, astrolojinin etkisi altına girmeseydi, daha zengin benzetmeler, dilde daha renkli biçemler yaratabileceğini savunabiliriz''.
Kitapta ilgimi çeken fakat anlayamadığım bir bölüm var: Kepler'in ilk evren modeli. Burada Kepler, Satürn ve Jüpiter yörüngeleri arasına bir küp; Mars ile Yer arasına dodecadron;Venüs ile Merkür arasına Octahedron vs yerleştirmiş, bunun mantığı neydi acaba??
Kitapta Nazi astrolog- matematikçisi Karl Ernst Krafft üzerine çok detaylı bilgiler var, çok başarılı bir matematikçi olan Krafft, doğruluğu gittikçe artan öngörüleriyle Hitler'in bile gözüne girmeyi başarmış, savaşta İngilizler'e karşı çok önemli psikolojik bir caydırma uygulamış. Ancak yeteneğini Nazilerin felaketlerini tahmin etme ve Hitler'e uygulanacak suikastları ifşa etme şeklinde kullanmaya başlayınca hapse atılmış ve işkence görmüş. Hayatı da hapisanede son bulmuş (buraları okurken, aaba kendi sonunu da öngördü mü diye düşünmekten kendimi alamadım..).
Jerome, kitabın bir yerinde astroloğun başarısını iki nedene bağlıyor:
1. Astrolojinin günümüze dek yokolmadan gelmesinde rastlantısallık büyük rol oynamıştır. Rastlantısal olarak gerçekleşen bir öngörü, inann kişinin subjektif usunda inanılmaz derecede abartılacaktır.
2. Başarılı öngörülerde bulunmanın ve horoskop haritasından müşterinin kişiliğinin okunmasının bir ''sırrı'' vardır. Başarılı astrologların çoğunun bilinçsiz olarak, yalnızca birkaçının da bilinçli olarak öğrendiği bir hile, bir üçkağıt vardır br /> Bu arada, Lee Ratzan isimli bir araştırmacının, yeni doğmakta olan bir bebek üzerine 1 sn boyunca etki eden çekimsel kuvvetler üzerine yaptığı araştırma sonuçlarını ilginç buldum. Araştırma sonucu şöyleydi: 3.4 kg olan bebeğe 15 cm uzakta bulunan 100 kg ağırlığındaki bir kadın-doğum doktorunun (neden bu denli yüksek bir ağırlık seçildi, bu biraz taraflı bir seçim gibi görünmekte!) uyguladığı çekim kuvveti yanında, gezegenlerin uyguladığı çekim kuvvetinin boşlanabilecek denli az olduğu gösterildi. Çekim kuvvetleri şöyle sıralanıyordu:
Merkür .37e-08
Venüs .55e-07
Mars .32e-08
Jüpiter .82e-06
Satürn .71e-07
Uranüs .26e-08
Neptün .13e.08
Pluto .39e-10
Ay .11e-03
Doktor 1 metre .22e-07
Doktor 0.5 metre .90e-07
Kitabın haklı olduğunu düşündüğüm cümlelerinden bazıları: '' Kuramsal olarak astroloji tamamen geçersizdir. Astrolojinin fiziksel gerçeklikle hiçbir ilişkisi yoktur. Ancak bir tartışma konusu olarak astroloji uygarlığın evriminde önemli bir rol oynadı.''
Tarihteki en ünlü başarılı öngörü, Roma imparatorluğu sırasında ünlü bir astrolog olan Sulla'nın, Julius Caesar'ın ölümcül 15 Mart günü senato toplantısına girmeden önce öldürülmesine ilişkin öngörüsüymüş. Jerome, bunu Sulla'nın Caesar'ı uyarmak için yaptığını iddia ediyor. Kimbilir?..Diğer bir başarılı öngörü de yine Hitler'e 1939 yılında yapılan bombalı suikastla ilgili, Krafft bu öngörüden sonra gücünün doruğuna ulaşmış.
1186 yılında gezegenlerin Terazi burcunda toplanmasıyla ve 1962 yılında Kova burcunda toplanmasıyla ilgili felaket öngörülerinin çıkmaması da tarihteki en ünlü başarısız olmuş öngörülermiş.
1920'li ve 1930'lku yıllarda Moskova Üniversitesi'nde Prof. Tchijevsky Güneş lekelerinin salgın hastalıklardan, savaşlardan ve sosyal devrimlerden sorumlu tutulabileceğini göstermiş. Ancak o dönemin lideri Stalin bu toplumsal olayları kozmik kuvvetlerle açıklamaya çalışan bilim adamının bu çalışmalarına çok olumsuz bakmış. Yazar Jerome burada, istatistiksel çalışmalarının çoğunun yanlış uygulanmış olduğunu, doğru uygulanmış olanlarının sonuçlarınınsa boş çıktığını söylüyor. Sık yapılan istatistiksel yanlışlardan birinin örnek sayısını az tutmak olduğunu iddia ediyor ki, bilimsel anlamda n=>30 olduğunda istatistiksel olarak topluluğun geneli hakkında bilgimiz olabilir. Bana öğretilen bu en azından. Yazar burada astroloji karşıtlığının uçlarında dolaştığından, okuyucuya bence eksik bilgi veriyor. Kendi verdiği örnekte 10.000 astronot kişi içinde 1000 tanesinin Koç olması durumunda astronotlar Koç burcundan çıkıyor diyebileceğimizi öngörmüş, ancak bu tamamen yanlış ve saptırılmış bir bilgi; çünkü istatistiksel olarak anlamlılık p değerinin 0.05'e eşit veya altında olmasıyla değerlendirilir.
Choisnard, 200 ölüm horoskobu üzerinde çalışmış ve ölüm sırasında Mars ile Güneş kavuşumunun beklenenin en az 3 katı, Satürn-Güneş kavuşumunun da beklenenin 2 katı olduğunu saptamış. Ancak değerli bir diğer araştırmacı olan ve astroloji üzerine yaptığı başarılı istatistiklerle tanınan Michael Gaugelin örnek sayısının çok az olduğunu belirtmiş ve örnek sayısının az olduğu çalışmalarda, bu tür durumların beklenenden sapmasının hiç de şaşırtıcı olmadığına işaret etmiş.
1000 adet 90 yaşındaki kişinin haritasına bakan İngiliz astrolog John Addey, geleneksel olarak kısa ömürlü olduklarına inanılan Balık''ların sayısının, yine geleneksel olarak uzun ömürlü olduğu sanılan Oğlak'lardan hiç de az olmadığını görmüş. Bu onu hayal kırıklığına uğratmış, ancak haritalara daha detaylı baktığında, 90 yaşındaki deneklerin çoğunda ''ayrılma açıları'' olduğunu saptamış. Bu istatistiksel çalışmalar temelinde yükselen yeni ''astrobiyoloji'' akımıyla coşmuş olan Addey, çocuk felci hastalarının da daha çok 12. ve 120. harmoniklerde doğma eğiliminde olduğunu göstermiş. Yazar Jerome burada 12. ve 120. harmoniklerin herhangi bir fiziksel gerçekliğe karşılık gelmesinin imkansız olduğunu söylüyor.
Krafft, 115 ünlü müzisyenin Ay-Uranüs kavuşumuna bakmış: Doğumlar Oğlak, Kova ve Balık burcunda yığılma eğilimindeymiş. Jerome burada toplam sayının az olduğuna dikkati çekiyor, ancak bence istatistiksel olarak anlamlı (n=>30). Jerome'nin bir diğer dikkati çektiği konu ise, neden bu kavuşumun Terazi, Akrep ve Yay buçlarında bulunmadığı. Yanıtını alaylı bir şekilde kendisi veriyor; çünkü bu yıllar boyunca Uranüs hiç bu burçlarda bulunmadı! Evet ama Bay Jerome, demek geldi içimden, Krafft gibi bir deha tabii ki bunun farkındadır; onun kanıtlamak istediği şey kavuşumun hangi burçlarda olduğu değil, müzisyen olmak için Ay-Uranüs kavuşumunun natal haritada tetikleyici olabileceği idi. Jerome'den bir bilgisizce saptırma daha (Onun yerinde olsam, bu kitabı yazmadan evvel, adamakıllı astroloji öğrenirdim!).
Başka bir çalışmada Krafft 2817 müzisyenin çoğunun Boğa olduğunu göstermiş. Jerome burada geleneksel olarak Boğa burcunun müzikle ilişkilendirilmediğini, bunu söyleyenin ilk kez Krafft olduğunu iddia etmiş.
Krafft bununla da yetinmeyip 1923 yılında ''Kozmozun İnsan Üzerine Olan Etkileri'' adlı bir doktora tezi yayımlamış. Ancak Cenevre'deki profesörler kariyer seçiminde gezegen etkilerine ilişkin bu tezi kabul etmemişler, ne tuhaftır ki, istatistiksel yöntemin yanlışlığını da gösterememişler.
Jerome kitabın bir yerinde şöyle emrediyor: '' Bu arada astroloji yandaşlarını ve astrologları uyaralım: astrolojinin geçersizliğini göasteren son istatistiksel sonuçları onayınız ve gezegen etkilerini araştırmaktan vazgeçiniz. Astrolojinin bilimsel temeli olamaz; çünkü astroloji bir büyü dizgesi olarak doğdu. Tanımı gereği bilimsel astroloji diye bir şey olamaz!''
Çekoslovakya'da yaşayan bir bilim adamı olan Dr. Eugene Jonas, kadınlarda maksimum üretkenliğin Ay-Güneş doğrultusunun kadının natalindekine en çok yaklaştığı anda gerçekleştiğini iddia ediyormuş, üstelik %98 başarı oranları varmış (Bu yöntemi kardeşimin arkadaşında denedik ve kızcağız 5 yıllık evlilik ve sayısız başarısız tüp bebek denemesinden sonra bu yöntemi deneyerek hamile kaldı, şu anda bebek bekliyor; tabii bu Jerome'a göre tamamen rastlantısal bir olay olurdu, ama ben onun kadar emin değilim çok şükür ki ).
Yazar Jerome, kitabın bir yerinde astrolojinin insan psikolojisi üzerine etkilerinden sözediyor ve astrolojinin uyartılmış öz hipnoz olduğunu iddia ediyor. Dediğine göre astrolog kendisine ve müşterisine bir çeşit hipnoz uyguluyormuş farkında olmadan.
Diğer yandan, Amerikalı astrolog Myra Kingsley'in müşterilerinin yaşamlarına ne denli hükmettiğini ve bazılarını depresyona kadar sürüklediğini görüyoruz Jerom'un kitapta anlattıkları boyunca, ki 2. dünya savaşında aynı şeyi Nazi astrologlardan biri, ünlü bir Alman Albay'a yapmış, adam intihara sürüklenmiş! Kingsley, müşterilerine yazgılarına boyun eğmeleri gerektiğini söylermiş, ayrıca mutsuzluklar ve acıların değişmeyeceği konusunda acı bir söylev çekermiş (Ne talihsiz insanlarmış bu kadına inananlar!).
Jerome'a göre, astrologlar, kendilerine danışan kişiye bilinçli ya da bilinçsiz olarak psikolojik sondaj yaparmış, ki bu sondaj, ehliyetsiz ellerde olduğundan karşıdaki kişinin psikolojisinde derin çözülmelere kadar gidebilen tahribatlar yaratırmış. Danışanın bilinçaltına dek inen astrolog, farkında olmadan kendi de trans durumuna geçip, ufak kişilik yarılmaları yaşarmış Ancak bu kişilik yarılmaları önemsiz boyutlarda olurmuş.
Astrolog, karşı tarafın mimiklerinde ve ses tonundaki ufak değişiklikleri bilgiye çevirebilecek denli matematiksel yeteneğe sahip olduğunda, öngörülerinin başar şansı artarmış. Oysa farkında olmadan istemsiz kasılmaları yakalayabilen dikkatli bir gözlemciymiş astrolog (!). br /> Jerome, telefon konuşmaları ile öngörü yapan başarılı astrologlar içinse şöyle diyor: ''Astrolog, müşterisiyle yaptığı telefon konuşmalarında ipuçlarını ve işaretleri bilinçdışı olarak algılamış olabilir (190 sayfa boyunca bilimsellikten söz eden bir bilim yazarı için talihsiz buldum bu sözleri , 'bilinçdışı derken neyi kastettiniz Bay Jerome?' diye yazdım bu paragrafın yanına!). İşin içinde kuşkusuz, şans ve zekice tahminde bulunmak da var. Ancak müşterisiyle telefonda konuşmadan elde ettiği yarar olmadan bu denli yüksek başarı sağlaması olanaksızdı.''
Kitabın son bölümünde de, yazar Jerome, astrolojinin istatistiksel gizi üzerine yorumlar yapmış. Ve her bireyin birbirinden farklı olduğunu savunan astrologları yalancı olarak tanımlamış. Herhangi bir Güneş burcunun, herhangi bir kişiye uygun düşme olasılığının %50 olduğunu savunmuş. Zaten bu uygun düşmezse, haritada uygun düşecek bir yükselen burç, bir Ay burcu dahi olduğunu da eklemiş. Bir haritada başarılı bir astrologun gönderme yapabileceği en az 19-20 öge olduğuna ve bunlardan en az yarısının bir kişiye uyacağını da iddia etmiş
En sonda yazar Jerome, 192 bilim insanının imzaladığı astroloji karşıtı bildiriyi de eklemiş.

Birçok yerde durup düşünmemi sağladı bu kitap ve ne iyi ki, astroloji tarihi ve araştırmaları hakkında da epey bilgim oldu. Bu anlamda kitabın yararı tartışılmaz. Bir tür bir bilgi hazinesi olduğunu düşünüyorum bu kitabın. Nerede eksik olduğumuzu bilirsek, o ölçüde gücümüzü artırabiliriz sonuç olarak.
Okuduğunuz için teşekkür ederim.
Sevgiler..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder