8 Kasım 2021 Pazartesi

DAYIM, CANIM DAYIM (AVNİ CELEPOĞLU ANISINA)

Bugün dayımı kaybettim. Çok sevdiğim ve çok anılarımızın olduğu biriydi dayım. Onun gidişiyle bir devir de kapanmış oldu… Belgrad ormanlarında gittiğimiz bir piknikte, bize kendi elleriyle yaptığı köfteleri mangalda pişirirken bir resmi var kafamda. Sonra gittiği ve çok sevdiği bir aktivite olan avdan döndükten sonra orada olanları ballandıra ballandıra bir anlatışı var. Çocukluğumda, İstanbul Fındıkzade’de işlettiği marketten resimler var zihnimin bir uzak köşesinde, aynı semtteki bir apartmanın en üst katında caddeye bakan evden kareler var bir de. Kızı ve kuzenim Lale Abla’yla akşamüstleri pencereden sarkarak dışarı doğru bağırarak söylediğimiz Türk Sanat Müziği parçaları var... ‘Baharı bekleyen kumrular gibi, Sende beni bekle, sakın unutma. Ellerim havada, gözlerim yolda, Bir Tanrı’yı, bir de beni, sakın unutma..’ Aynı evin salonunda serili tilki postunun üzerine her basışımda, içim bir tuhaf olur, dayımın gittiği avları hatırlardım. Dayım hep güleryüzlüydü, konuşurken küçük şakalar yapar, sık sık küçük kesik kahkahalar atardı. Elleri ve kendisi kocaman olduğu için, gülen tatlı bir dev gibi görünürdü gözüme. Dayım sadece bir ‘dayı’ değildi, ailenin en başarılı iş insanıydı herkesin gözünde. Sık sık sohbetlerde onun Niksar’da kurduğu fabrikalardan ve artan servetinden sözedilir ve ailenin tüm bireyleri bununla gurur duyardı. Çocukluğumda ona duyduğum hayranlık ve sevgi, büyüyüp koskoca bir doktor olduktan sonra, onu koruma ve arkadaşlık sevgisine evrildi.
İlerlemiş yaşına rağmen, teknolojik aletleri kullanabilmesi hayret vericiydi. Akıllı telefonda mesaj yazıp resim gönderebiliyordu mesela, 80’ini geçtiği halde. Onunla aralıklı olarak -çünkü işitmesi oldukça kısıtlıydı- görüntülü sohbetler yapar, çok daha sık olarak da yazışırdık. Birbirimize olan sevgimiz nerdeyse yazışmaları gereksiz kılacak denli yoğundu. Birkaç cümleyle hal hatır sorma, bir iki güncel resim ve kocaman öpücükler ve kucaklamalar gönderme, işte bu kadardı, ama daha fazlasıydı tabii. O da ben de bunu biliyorduk. Bir çocuk daha dayısını kaybetti evet, çok da rastlanmadık bir şey değil belki. Sonra 32’liydi evet, ‘ooo doksanına da gelmiş işte’, evet, biliyorum ama, gene söylemekten ve yazmaktan hiç bıkmayacağım: ‘HER ÖLÜM ERKENDİR DOSTLAR’. Hele benim dayım için çok ama çok erkendi. Çünkü o normal ve sıradan biri değildi, içinde hala polisiye romanları yutarcasına okuyan, Digitürk’teki filmleri kronolojik sırayla takip eden, aldığı son model akıllı telefonların her köşesini didik didik eden, acar, çok zeki ve afacan bir çocuk vardı. İşte o çocuk ölmüş gibi okuyun bu yazıyı, üzülerek ve iç geçirerek.. Seni çok seviyorum Avni Dayıcığım, hep hatırlayacağım, ve dopdolu, uzun bir yaşamı, yaşamın ta içinde yaşamış bir insanı tasvir etmem gerektiğinde, seni anlatacağım onlara.