14 Ağustos 2025 Perşembe

Eşsiz John Berger'ın yazdığı "Picasso'nun Başarısı ve Başarısızlığı" kitabını henüz bitirdim. Kitap, 20. yüzyıl sanatının tartışmasız devi Pablo Picasso'ya farklı bir gözle bakmama sebep oldu. Berger, bu kitapta Picaso’nun karmaşık mirasına derinlemesine ve oldukça provokatif bir bakış atıyor. Yazar, Picasso’nun dehasının büyüklüğünü ve sanatsal alanda yaptığı devrimleri detaylı bir şekilde anlatırken, aynı zamanda şöhretinin ve ilerleyen yıllarındaki üretiminin getirdiği çelişkileri ve hayal kırıklıklarını da masaya yatırıyor. Berger, Kübizm’in kurucularından biri olan Picasso’nun devrimci yapısına dikkati çekerek, geleneksel perspektif anlayışını yıktığını, nesnelerin çoklu bakış açılarından da resmedilebileceğini gösterdiğini ve bu bağlamda modern sanatın seyrini değiştirdiğini vurguluyor. Kitapta sanatın ve diğer her şeyin eşzamanlılığının da altı çizilmiş: Modern sanatın başlangıcı ya da ‘yeni yüzyıla ait bir sanat’ olarak yüceltilen Kübizm, 1907 tarihinde doğmuş. 1900’den itibaren elektrik insanların yaşamını etkilemeye, Wright kardeşler 1900’de uçaklar üzerinde çalışmaya başlamış, 1901’de Max Planck, Kuantum Teorisi’ni yayımlamış. Sinema, 1908’de bugün tanıdığımız iletişim aracı durumuna gelmiş. Tüm dünyadaki dramatik siyasi dönüşümlerin hazırlandığı sahne, Berger’e göre 1900 ile 1914 arasında kurulmuş. Bu saptama, tarihteki eşzamanlı olaylara ilgi duyan biri olarak çok ilgimi çekti. Berger’e göre Picasso'nun erken dönemleri, "dünyayı kavramanın yeni yollarını" aradığı, sanatsal keşif ve icatlarla dolu bir periyottur. Özellikle "Avignonlu Kızlar" gibi eserleri, biçimi parçalayarak ve geleneksel güzellik anlayışına meydan okuyarak sanatta bir dönüm noktası yaratmıştı. Berger, Picasso'nun başarısının kökenlerine inerek derinlemesine bir analiz yapıyor bu kitapta. Özellikle sanatçının İspanyol kökeni ve bu topluma ait kültürel mirasın eserlerine nasıl yansıdığına dikkat çekiyor. İspanya'nın trajik tarihi, boğa güreşlerinin vahşeti ve flamenkonun tutkusu gibi temalar, Picasso'nun sanatında güçlü bir şekilde vurgulanmaktaydı. Özellikle "Guernica" tablosu, hem kişisel bir acının hem de evrensel bir savaş karşıtı haykırışın doruk noktasıydı. Berger, bu eseri Picasso'nun dehasının ve toplumsal duyarlılığının bir kanıtı olarak değerlendirir.
Ancak Berger’e göre, Picasso’nun devasa şöhreti ve aşırı zenginliği, sanatçının giderek toplumdan yalıtılmasına ve sanatsal verimsizliğine yol açmıştı. Yazar, Picasso'nun son dönem eserlerinde bir tekrara düştüğünü, gençliğindeki o devrimci ruhu ve toplumsal bağları kaybettiğini iddia ediyor bu kitapta. Sanatçının kendi miti içinde hapsolduğunu ve dış dünyadaki gelişmelerden kopuk, kendi iç dünyasına ve cinsel saplantılarına odaklanan bir sanat ürettiğini savunuyor. John Berger, sanatın ve yaratıcılığın kökenlerine dair derinlemesine analizleriyle bildiğimiz bir yazar. Üniversite yıllarımda okuduğum ‘Görme Biçimleri’ adlı kitabındaki analizlere hayran kalmıştım. Berger'ın özellikle İspanyol şair Federico García Lorca'nın ortaya attığı "El Duende" kavramına olan ilgisi, onun sanat anlayışının önemli bir bölümünü oluşturuyor. Lorca’ya göre "Duende, insanın kanında savaşan bir güçtür, eski bir kültürün, yaratıcı eylemin en derin ifadesidir." Berger, "El Duende"yi sanat eserine ruh, derinlik ve açıklanamaz bir güç katan, karanlık ve gizemli bir ilham perisi olarak ele alır. Berger, Picasso'nun "el duende"ye sahip bir sanatçı olduğunu ve "Guernica" gibi eserlerin, bu tür bir "duende"nin dışavurumu olarak kabul ediyor. Berger’e göre, sanatın temelinde devrimci bir potansiyel yatar. Sanatçının da sanatını sadece bir estetik haz unsuru olarak sunmak için değil, toplumsal değişime katkıda bulunmak için yapması gerektiğine inanır. Bu açıdan, Picasso'nun son dönemdeki apolitik duruşunu ve burjuva sanat piyasasının bir figürü haline gelmesini bir "başarısızlık" olarak yorumlamış. "Picasso'nun Başarısı ve Başarısızlığı", yayımlandığı dönemde büyük yankı uyandırmış ve tartışmalara yol açmış. Birçokları için Picasso, dokunulmaz bir ikon ve modern sanatın en büyük dehasıdır. Dolayısıyla, Berger'ın eleştirileri bazı çevrelerce saygısızlık olarak algılanmış. Ancak kitap, bana göre Picasso mitini sorgulayan ve sanatçıyı daha insani ve çelişkili bir figür olarak görmemizi sağlayan önemli bir çalışma. Berger'ın kitabı, salt bir sanat eleştirisi olmanın ötesinde, sanatçının toplumdaki rolü, şöhretin bedelleri ve sanatın politik potansiyeli gibi daha büyük soruları gündeme getiriyor. Picasso'ya dair alışılagelmiş övgülerin dışına çıkan, cesur ve düşündürücü bir eleştiri bu. Picasso'yu bir efsane olarak değil, çelişkileri, zaafları ve parlak zekasıyla bir "insan" olarak kabul etmemizi salık veriyor. Berger'ın keskin gözlemleri okuyucuyu sanat, toplum ve politika arasındaki karmaşık ilişkiler üzerine yeniden düşünmeye davet ediyor. Bu nedenle, "Picasso'nun Başarısı ve Başarısızlığı", sadece Picasso meraklıları için değil, sanatın anlamı ve işlevi üzerine kafa yoran herkes için değerli bir okuma olacaktır. Funda Aksu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder