27 Eylül 2014 Cumartesi

Stefan Zweig’ın Dünyası

Zweig ile ilk tanışmam 1990’ların ortalarında ‘Satranç’ adlı kitabını okumamla başladı. O zamanlar hem pratisyen doktor, hem de Türkiye çapındaki şampiyonalara ve liglere katılan bir satranç oyuncusuydum. Bu heyecan dolu ve gerilimli hikayede, bir satranç oyuncusunun zihinsel durumunu öyle ustalıkla ele almıştı ki, kitabı büyük bir hayranlık duygusuyla bir çırpıda bitirivermiştim. ‘Yıldızın Parladığı Anlar’, ‘Montaigne’, ‘Erasmus’ ve ‘Kendi Hayatının Şiirini Yazanlar’ adlı kitaplarını da zevkle okuduğum, Avrupa’nın yetiştirdiği en büyük entellektüel ve düşünürlerden biri olan Zweig’ın, kitaplarda ölümsüzleştirdiği tarihi kişilikler aracılığıyla aslında kendini anlama ve anlatma yolculuğu yaptığını çok sonraları fark ettim… Bu yaz okuduğum Can Yayınlarından çıkan ‘Macellan’ adlı eseri ise kelimenin tam anlamıyla dimağımda yepyeni pencereler açtı. Zweig bu eseri nasıl yazmaya başladığını kitabın önsözünde büyük bir açıkkalplilikle şöyle anlatıyordu: Yazar, eşi ve dostlarıyla çok büyük ve 1900’lü yılların başı için oldukça lüks donanımlı büyük bir gemide Avrupa’dan Amerika’ya doğru seyahat etmektedir. Ve fakat, her gün türlü eğlenceler, konserler ve dostlarla zevkli sohbetlerle vs geçen yolculuğun onbeşinci gününde, artık her gün tekrarlanan ritüellerden çok ama çok sıkıldığını fark eder. Ama ne yazık ki yolculuğun bitmesine daha günler vardır; Zweig koca gemide, büyük bir okyanusun ortasında, can sıkıntısı içinde geminin kütüphanesine gider ve orada bulduğu büyük denizci Macellan ile ilgili dokümanları okumaya koyulur. Okumayı bitirdiğinde durumundan o denli utanır ki, şöyle der kendi kendine: ‘Macellan ve arkadaşları, nereye gittiklerini, sonunda geri dönüp dönemeyeceklerini bile bilmedikleri bir yolculuk sonunda, dünyayı bir baştan bir başa ellerinde sadece kurumuş etler ve biraz su olduğu halde geçmişlerdi, ve bu insanlık tarihine geçmiş şanlı yolculuktan mürettebatın %10’u karaya sağ salim varabilmişti. Oysa ben, bu harika, bir düğmeyle havanın sıcaklığı/soğukluğunu ayarlayabildiğim muhteşem gemide sıkıldığım için kendimden utanıyorum..’. Zweig, Avrupa’da ünlü dostlar ve kültürel açıdan çok doyurucu olan sosyal bir çevreden Hitler Almanya’sının baskıları yüzünden (Bir Yahudi olduğu için kitapları yakılmıştı) Amerika ve sonra da Brezilya’ya sığınmak zorunda kalmış bir aydın-yazardı. Olağanüstü gözlem yeteneği ve müthiş duyarlılığıyla yazdığı her kitapta, giderek hissizleşen ve savaşlarla dolu bu dünyada, hümanizmi ve gerçek bir dünya vatandaşı olmayı yücelten, gerçek bir aydın ve son büyük Avrupa’lıdır Stefan Zweig..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder